GELENEKLER


Gelibolu için ilkler şehri deniyor ya alın size işte yeni bir örnek.Dünyada sayılı camilerde kılıçla hutbe okuma geleneği güzel ilçemiz'de de mevcut.Hemde 700 yıldır.İşte detaylar;

Kılıçla hutbe geleneği, Edirne'deki Eski (Ulu) Camii'nde 600 yıldır, Bandırma Edincik'teki Emir Sultan Camii'nde 612 yıldır, Kastamo-nu'daki Atabeygazi Camii'nde 737 yıldır,Gelibolumuzda da Gazi Süleyman Paşa Camii'nde ise 700 yıldır devam ediyor.
Osmanlı döneminde başlatılan kılıçla hutbe okuma geleneği Anadolu'daki bazı camilerde hâlâ devam ediyor. O dönemde, fethedilen yerlerde başlatılan mimari çalışmalar sonucunda çok sayıda eser inşa edildi. Özellikle başkentlerde yapılan en büyük camilerde önemli kararlar alınıyordu. Tahta geçen padişahlar, cülus merasiminin ardından bu camilere gelerek törenle kılıç kuşanıyorlardı.
Yeni bir sefere çıkılacağı zaman da cuma namazı bu camilerde kılınıyor ve okunan dualardan sonra orduya hareket emri veriliyordu. Sefer öncesi kılıcıyla minbere çıkan padişah, hutbesini elinde kılıcıyla okuyordu. Padişahların bu davranışı halkayeni bir fethin olacağı mesajını da veriyordu.

Osmanlı'dan kalan bu gelenek, bugün Anadolu'nun çeşitli yerlerindeki camilerde devam ediyor. Bu camilerden biri, Osmanlı Devleti'ne 92 yıl başkentlik yapanserhat şehri Edirne'deki Eski (Ulu) Cami. 1402 yılında başlanan ancak Fetret Dönemi nedeniyle yapımı
uzun süren Eski Cami 1414 yılında Çelebi Mehmet döneminde tamamlandı. O tarihten bu yana yaklaşık 600 yıldır camide hutbeler kılıçla okunuyor.

Burada
ilk kez namaz kılanlar, kılıçla hutbe okunmasından çok etkileniyor. Bu geleneği merak edenler çevre illerden Edirne'ye gelerek cuma namazı kılıyor.
Osmanlı mirası geleneği görmek için İstanbul'dan gelen Kadir Alkaşı, "Merak ettim, geldim. Çok heyecanlandım. İnsanları etkiliyor. Bundan sonra geldiğimde arkadaşlarımı da getireceğim. Osmanlı padişahları sefere çıkarken burada kılıçla hutbe okuyorlarmış. Bu geleneğin devam etmesini diliyorum." diyor.

Ayhan Taşçı da geleneğin mutlaka devam ettirilmesi gerektiğini düşünüyor. İmam İrfan Şafak, camide ilk kez cuma kılan insanların en fazla
dikkatini çeken hususun kılıçla hutbe okunması olduğunu söyleyerek, namaz sonrası cemaatin bilgi almak için kendisine geldiğini ifade ediyor.
 
 
 
Hutbenin kılıçla okunması dini bir görev değil
 
Kastamonu'daki Atabeygazi Camii'nde imamlar 737 yıldır kılıç kuşanıyor. Dinî bir vecibe olmamasına rağmen yüzyıllardır uygulanan gelenek, fethin simgesi olarak sürüyor. Caminin 25 yıllık imamı Cemal Yılmaz, Selçuklu Atabeyi Emir Hüsamettin Çoban Bey'in 1273'te fethettiği, ilk cuma hutbesine çıktığı minberde hutbeyi kılıcıyla okuduğunu söylüyor. Emir Hüsamettin Çoban Bey; kılıcını, fethin simgesi olarak kiliseden camiye dönüştürdüğü Atabeygazi Camii'ne bırakmış. Yılmaz, bu geleneğin 737 yıldır devam ettiğini belirterek, şunları aktarıyor: "Hutbenin kılıçla okunması dinî bir görev değil, sadece bir gelenek. Biz de bu geleneği yaşatıyoruz. Daha önceden hutbe okurken elimizde kılıç duruyordu. Şu anda bu yapılmıyor. Hutbeye çıkarken ve inerken kılıcı elimize alıp yanımızda bulunduruyoruz. Bu bölge halkının aşina olduğu bir durum.
İlk kez camimize gelip bizi kılıçla görenler ise şaşırıyor. Namaz sonrası yanımıza gelen vatandaşlara durumu izah ediyoruz. Bu gelenek Türkiye'de az sayıda camide var."
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Süleyman Paşa'nın kılıcı çalınmış

Çanakkale'nin Gelibolu ilçesinin en eski camisi Gazi Süleyman Paşa'da da imamlar, 700 yıldır elinde kılıçla hutbeye çıkıyor. Cami imamı Mehmet
Mutlu, 700 yıllık geleneği yerine getirmek için kılıç kullandığını söylüyor. Cemaat böyle güzel bir geleneğin Gelibolu'da yaşatılıyor olmasından memnun. Gelibolu'da Osmanlı İmparatorluğu'ndan günümüze kadar sağlam olarak kalabilen ender eserlerden biri olan ve halk arasında 'Büyük Cami' olarak bilinen Gazi Süleyman Paşa Camii, Süleyman Paşa Vakfiye Defteri'nde 'Camii Hüdavendigar' ismiyle geçiyor.

Tarih kayıtlarına göre caminin Murat Hüdavendigâr tarafından 1385 yılında yapıldığını söyleyen imam Mehmet Mutlu, mimarının Çandarlı Kara Halil Hayrettin Paşa olduğunu söylüyor. Caminin batı tarafındaki kapısının üzerinde bulunan kitabede şu ifadeler yer alıyor: "Hz. Gazi Süleyman şehit hak-i zat / Fethedip bu beldeyi, kıldı Bolayır'da mevt" Bu yazıdan anlaşıldığı üzere Gelibolu'yu Gazi Süleyman Paşa'nın fethetmesi üzerine bu camiye onun adı verilmiş. Osmanlı'dan gelen gelenek üzerine kılıçla feth edilen yerlerdeki ibadethanelerde kılıçla hutbe okunduğunu ifade eden Mutlu şunları anlatıyor: "Burası da Osmanlı'nın Avrupa yakasında ilk fethettiği yer olduğundan buradaki hutbeye cuma günleri ve bayram namazlarında kılıçla çıkılır. Bu Osmanlı geleneğini yaşatmak için 700 yıl önce olduğu gibi bugün de kılıçla hutbe okunuyor. Asıl orijinal olan Gazi Süleyman Paşa'nın kılıcı yıllar önce çalınmış. Bu nedenle bizler şu an sembolik bir kılıçla hutbeye çıkıyoruz."

KAYNAK:Kadri Kılıç - Muzaffer Altunay - Melih Gasgar - Yaşar Kuru

Mevlevî geleneği

Gelibolu’nun yakın çevresinde, Troya başta olmak üzere tam 32 antik kentin bulunması boşuna değil. Adını ‘güzel şehir’ anlamına gelen Gallipoli’den alan ilçe, Çanakkale Boğazı’na hâkim konumu nedeniyle tarih boyunca sayısız uygarlığın ilgisini çekmiş. Perslerden Yunanlılara, Venediklilerden Romalılara dek pek çok kez el değiştiren yerleşim, 1354’te Osmanlıların idaresine girmiş. Osmanlıların Rumeli’de hızla ilerlemesiyle, savaşlardan elde edilen ganimetlerin geliri Gelibolu'ya akmaya başlamış. Kent giderek zenginleşince, Anadolu'nun çeşitli yerlerinden âlimler, şairler ve din adamları bölgeye akın etmiş. 15. yüzyılda ise İstanbul, Bursa ve Edirne'den sonra en önemli Osmanlı kenti olmuş. Bugün, ilçenin dört bir yanında karşımıza çıkan tarihi eserlerin çoğu da o dönemden kalma. Geniş kumsalı ve dalgalı deniziyle ünlü Hamzakoy’un yamacındaki Yazıcızâde Mahallesi’nde bulunan 1620 tarihli Mevlevîhane, dönemin en görkemli örneği. Simetrik ve dikdörtgen planlı kâgir yapı, pek çok kaynağa göre, yayıldığı alan ve semahanesiyle dünyanın en büyük mevlevîhanesi. Bir süre önce restorasyonu tamamlanan zarif yapıda, periyodik aralıklarla sema yapılıyor. Kalem işi süslemeleriyle dikkat çeken 1356 inşa tarihli Gazi Süleyman Paşa Camii ise o dönemden kalan bir başka görkemli eser. Azaplar Namazgâhı denilen Fener Meydanı’ndaki açık hava cami, sefere çıkan askerler için 1407 yılında inşa edilmiş. Türklerin, Avrupa kıtasında ele geçirdiği ilk karakol olan Çimpe Kalesi’ni görebilmek için ise Bolayır’a uzanmanız gerek. Tarihi Yakup Paşa Hamamı, Fransız Mezarlığı’nın hemen yakınında. Zaman ayırabilirseniz Çilehane, Bayraklı Baba ve Hallac-ı Mansur Makamı gibi yöre halkının belleğinde yer edinmiş iki ziyaret alanına da uğrayabilirsiniz. Gelibolu’nun güzellikleri sadece tarihi yerlerle sınırlı değil elbette. Gelibolu Tersanesi’nden Hamzakoy’a kadar uzanan Feneraltı Mevkii, kayalıkları ve falezleriyle rüzgârlı ama hoş bir seyirlik. Bunun dışında, limandan başlayıp Üçköprüler’i takip eden ve Askeri Fabrika’ya dek yayılan Piri Reis Kordonu, ilçenin sahil boyu uzanan en uzun yürüyüş bandı. İstanbul’a en yakın Ege olarak adlandırılan Saros Körfezi ise son dönemlerde su sporları ve tüplü dalış için tercih edilen yerlerden.

Kahramanların izinde
Buralara kadar gelmişken, Çanakkale Savaşı’nın izleriyle dolu bir açık hava müzesi olan milli parka vakit ayırmamak eksiklik olur. Gelibolu Yarımadası’nda yaklaşık dokuz ay süren ve düşmana geçit vermeyen Çanakkale Savaşı’nın büyüklüğünü buraları gezerken daha iyi anlıyor insan. Her adımda tüylerimizi diken diken eden bu geniş alanda şehitlerimizin yanı sıra; İngiliz, Fransız, Avustralya, Yeni Zelanda ve Anzak askerleri de yatıyor. Yarımadayı harita sırasıyla adım adım gezmek için, Eceabat’a giden sahil yolu üzerindeki Akbaş Mevkii’nden başlamak önünüze daha pratik bir gezi rotası çıkaracak. Atatürk’ün müze evinin bulunduğu Bigalı köyünden sonra, savaşın en yoğun yaşandığı Conkbayırı ile Arıburnu arasındaki bölgeyi görebilirsiniz. Anzak Koyu, Kabatepe ve Açıtepe’den devam eden güzergâh, nihayet Hisarlık Burnu’nda yükselen dev Zafer Anıtı ile son bulacak. Her adımı başka bir güzelliğe açılan Gelibolu, Akdeniz etkileri taşıyan ılıman iklimiyle, yağışlı kış günleri hariç, yılın her mevsimi gezilebilecek bir Anadolu hazinesi. Yörenin sunduğu güzellikleri, mutlaka bir yerlerden okumuş, duymuş ya da gezmiş olabilirsiniz. Ancak sonbahar renkleriyle başka bir güzelliğe bürünen Gelibolu’yu yeniden görmek, yaşamak gerçekten bulunmaz bir keyif. Kim bilir, belki de daha önce hiç fark etmediğiniz güzellikler bu yollarda sizleri bekliyor, yeniden denemeye değmez mi?

SÜNNET ÇOCUĞU BARDAK KIRAR

Sünnet düğünlerine, önceden davet edilen akrabalar ve dostlar toplanarak, sünnetten bir gece önce kına gecesi yapılır. Bu gecede yenilir, içilir ve eğlenilir. Gecenin uygun bir zamanı, sünnet çocuğuna kına yakma töreni başlar. Kına çocuğun yengesi tarafından yakılır. Sünnet çocuğunun annesi de her kına yakana çember hediye ederek boynuna asar. Ertesi gün sünnet çocuğu, mendillerle süslenmiş atlara, arkadaşları ile bindirilerek, çok yakınlarının evlerine gidilir. Bu evlerden şerbet ikram edilir.Ancak şerbet bardağı kırdırılır ki, bu erkekliğe ilk adım atışın bir göstergesi olarak yorumlanır.

DÜĞÜNLER

Düğünün başlaması sokak sokak “çerez” gezmesiyle olur. Bu gezmeye gelinin yakınları çalgılar ile gelirler. Davet edilecek evlere perşembe sabahından itibaren kalabalık halde gidilir. Ev sahibi gelenleri ağırlar, yedirir-içirir. Bu gezme işinin bütün gece sabaha kadar hatta bazen ertesi günün akşamına kadar sürdüğü olur. Cuma gününün akşamı gece eğlentisi başlar. Oyun oynayanların yakınları caba dedikleri bir para atarlar. Eğlencenin bitimine yakın gelin de oyuna kalkar. İkinci gece kına gecesidir. Kızlar, yeni gelinler ve gelin dallı-bindallı-dival denilen işlemeli kadife elbise giyerler. Yatsı namazından çıkan delikanlılar, erkek tarafı sağdıcının taşıdığı bir tepsi içindeki kınayı mum ve çiçeklerle süslenmiş olarak davul-zurna ile kız evine getirirler. Toplanan çerezle birlikte kız evine giderek eğlenceye devam ederler. Cumartesi gecesi köy düğünlerinde misafir akşamıdır. Bütün köy, diğer köylerden ve dışarıdan gelen misafirlerle ilgilenir. Yedirir-içirir, yatırır. Gelin hamamı yapılır. Hamamda yapılan eğlenceden sonra düğüne devam edilir. Pazar günü öğleden sonra çeşitli oyunlar ve eğlenceler ile köy meydanında damat tıraşı yapılır. Damat tıraşından sonra erkek tarafı çalgılar eşliğinde yollarda oyunlar oynayarak kız evine gelir. Kız tarafının sağdıçları gelinin bir eşyasını saklayarak vermeyeceklerini söylerler, nazlanırlar, bahşişlerini alarak verirler. Bundan sonra gelin bir arabaya ya da atın üzerine bindirilir. Yollarda dolaşarak damadın evine varılır. Evin kapısında yüksekçe bir yere koltuk yapılır. Gelin herkese gösterilir. Kapıda bekleyen damat bir tas içine koyduğu buğday, para, şeker gibi maddeleri gelinin üzerinden davetlilere serper.

HALK DEYİMLERİ

1- Tarlanın taşlısı, karının saçlısı makbuldür.
2- Devenin iyisine çan takarlar.
3- Harmanı yakacağım diyen orağa yetişemez.
4- Ver oğlunu eline, yalvar deli geline.
5- Deveye bir göbek at demişler o da yedi dükkânı yıkmış.
6- Nekbet oynayacağı zaman davul delinir.
7- Yazın gölge çeviren zemheride tırıs gider.
8- Gölgeyi hoş gören ambarı boş görür.
9- Edebi kargadan, adaleti horozdan, sadakati köpekten al.
10-İmam yiyişli, muhtar duruşlu ol.


 
Cumhuriyetin 87.Yılı
 
TARİHTE BUGÜN
 
Güneydoğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı (GAP) kuruldu.

GÜNÜN SÖZÜ
 
"Bir derdim var bin dermana değişmem." Şah İsmail
MÜSABAKA
 
Geliboluspor ile Yeni Çanspor maçı 0-0 berabere tamamlandı.Geliboluspordan Burak maçın son dakikasında kırmızı kart yedi
 
Bugün 8 ziyaretçi (13 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol